Zihnimizi daha esnek dolayısıyla daha güçlü hale getirmenin yolu, düşüncelere yüklediğimiz anlamları sorgulamak. Düşündüğümüz her şeyi neden ciddiye alıyoruz? Düşüncelerimizi mutlak gerçeğin yansıması gibi değil, birer ihtimal olarak görmeye başladığımızda, hayatımızın hikayesi değişecek.
81. Yürümek Neden Mutlu Eder?
Beynimizin derinliklerinde eşsiz bir eczane taşıyoruz. Enerji düzeyinden ağrı algısına, uyku kalitesinden ruh haline, iyilik hissimizi belirleyen bir şifa sistemi bu. Ve bu sistemi harekete geçirmek için yapabileceğimiz en basit şeylerden biri, yürümek.
80. Küçük Pişmanlıklar
Pişmanlık çok sık tecrübe ettiğimiz bir duygu. Hemen her gün söylediğimiz söylemediğimiz, yaptığımız yapmadığımız birçok şey için pişman oluyoruz. Her zaman hayatımızı değiştiren büyük dalgalar halinde hissetmiyoruz bunu. Çoğu zaman günlük hayatımıza sessizce sızan küçük anlarda gizleniyor, pişmanlıklar. Düşünmeden ağzımızdan çıkan bir söz, yarım bıraktığımız bir iş, cevaplamayı unuttuğumuz bir mesaj, boş yere geçen birkaç saat, fazladan yediğimiz bir dilim pasta, lüzumsuz bir alışveriş… İlk bakışta çok da önemli görünmeyen bu anların her biri, katmanlar halinde usul usul yerleşiyor zihnimize. Zihnimizin kıyısında köşesinde toz gibi birikiyor ve eklenen her yeni pişmanlıkla, daha da ağırlaşan duygusal bir yüke dönüşüyor. Anlamakta zorlandığımız birçok mutsuzluğun gerisinde, her gün tekrarladığımız keşkeler ve küçük pişmanlıklar var.
79. İyi Fikirleri Yakalamak
Aklınıza harika bir fikir geldi. Bir sohbet sırasında, bir toplantıda, araba kullanırken, kitap okurken, duş alırken veya tam da uykuya dalmadan önce… Daha önce hiç düşünmediğiniz yeni, ilginç, yaratıcı bir fikir, bir kıvılcım gibi parladı ve sönüp gitti. İnsan zihninin tuhaflıklarından biri bu: Bazen en iyi fikirler, rüzgardaki fısıltılar gibi sesini duyuramadan kaybolup gidebiliyor aklımızdan. Gürültüye, endişeye, rehavete yenilebiliyor düşüncelerimiz. Dahası düşündüğümüz şey ne kadar yeni ve sıra dışıysa, aklımızdan çıkma ihtimali o kadar yüksek. Peki ama neden? Neden yaşıyoruz bu sinir bozucu durumu? Ve daha da önemlisi bunu engellemek nasıl mümkün olur?
78. Korkulara Rağmen Yaşamak
Başımızın üzerinde sallanan keskin bir kılıçla yaşıyoruz. Hayat, belirsizliklerle, risklerle, bilinmez tehlikelerle dolu. Korkmak için sonsuz sebebimiz var. Öte yanda, güzellik, iyilik, mutluluk vaatleriyle zengin ve benzersiz hayat. Bu karmaşanın ortasında yaşama gücünü bulmak nasıl mümkün olur?
77. Göründüğü Gibi Değil: Alçakgönüllülük
Kendi hakkımızdaki düşüncelerimiz, iç dünyamıza açılan pencerelere benzer. Zaman zaman lekelenir, bulutlanır. Yalnızca gerçekleri çarpıtmakla kalmaz. Hayatımızın potansiyelini de net olarak görmemize engel olur. Bizi geride tutan birçok davranışın sebebi, görüşümüzü yanıltan bulanık pencereler. Korkuların, endişelerin, hükmünde yaşamayı, alçakgönüllülük sanmak gibi.
76. Mutluluğu Hak Etmek
Hayatımızda zevk ve mutluluğa bilinçli olarak yer açmazsak, farklı kılıklara bürünerek girecekler dünyamıza. Çünkü bu duygular, çabayla hak etmemiz gereken, layık olmamız gereken birer ödül değil; var oluşumuza kök salmış temel ihtiyaçlar. Bölümde adı geçen roman: ”Fates and Furies”, Lauren Groff. Türkçe çevirisi ”Yazgı ve Gazap”, İthaki Yayınları.
75. Mutluluk Planı
Hayatımızda ne kadar hakiki mutluluk ve keyif anı varsa, kaçmak, hissetmemek, uyuşmak için duyduğumuz ihtiyaç, o ölçüde azalacak. Bu yüzden daha verimli, daha üretken ve kontrollü bir hayat inşa etmenin temel koşullarından biri, öncelikle hayata daha çok zevk katmak.
74. Tehlikeli Bir Duygu: Rehavet
Zihinsel veya duygusal herhangi bir zorluğun üstesinden gelebilmek için öncelikle o zorluğun farkına varmamız gerekiyor. Rehaveti fark etmek kolay değil. Sessizce hayatımızın içine sızan, bizi aldatan, uyuşturan, bizi cezbeden tehlikeli bir duygu, rehavet. Ve en önemlisi, bizi korkularımızla yüzleşmekten koruyan sahte bir kalkan.
73. Doğal Antidepresan: Gökyüzü
Yüzümüzü göğe çevirip kendimizi onun manzarasına bıraktığımızda, zamanın yavaşladığını hissederiz. Sadeliği, boşluğu, uçsuz bucaksızlığı zihnimizi dinlendirir. Bize sunduğu tablo ne olursa olsun, az önce kafamızın içinde neredeysek, oradan çıkıp ‘’büyük resmi’’ görmemizi sağlar, gökyüzü. Öylesine değişken ve sınırsızdır ki zihnimizde kendi kendimize yarattığımız sınırların saçmalığını hatırlatır. Gökyüzünün enginliği karşısında, az önce sorun ettiğimiz şeylerin küçüklüğüne hayret ederiz. Hayatın, tıpkı gözümüzün önünden uçup giden bulutlar gibi, gelip geçici olduğunu hatırlarız. Bunu hatırlamak, kalıcı sandığımız yükleri hafifletir. Ve belki de en güzeli, büyük, çok büyük bir varlığın parçası olduğumuzu hisseder; kendi küçük varlığımızda anlam buluruz. Hayatın zorluklarıyla baş edebilmek için, güzellikleri fark etmeye ihtiyacımız var. Dayanıklı ve güçlü hissedebilmek için umuda, umut edebilmek içinse iyi ve güzel olanı hatırlamaya, görmeye ihtiyacımız var.