Adı geçince kulağa hoş gelen ama aslında içinde yalnızca cesaret değil, korku da taşıyan, hem dirençli hem narin bir duygu. Aydınlığı, güzel günleri kovalayan ama her zaman zorluklarda, karanlıklarda doğan bir duygu. Zor zamanların duygusu, umut. Ona en çok ihtiyaç duyduğumuz anlar, endişeyi, korkuyu, belirsizliği en derinden hissettiğimiz zamanlar. Peki, zorluklara rağmen yola nasıl devam edebiliriz? Dünyaya küsmeden, kendine küsmeden yarının bugünden biraz daha iyi olabileceğine inanmak nasıl mümkün olur?
97. GÜZEL ŞEYLER – Yüzünü Güneşe Çevirmek
”Güzel Şeyler” serisinin ikinci bölümü, hayatın bize sunduğu sade bir mutluluk hakkında: Yüzünü güneşe dönmenin mutluluğu. Yüzümüzü güneşe çevirdiğimizde, neden tüm bedenimizle ısındığımızı hissediyoruz? Güneşin yüzümüzde bıraktığı sıcaklık izi, beynimizin buna verdiği tepki, gün ışığının gölgedeyken bile sağladığı iyileştirici etkisi… Doğayla kurduğumuz en derin bağlardan biri, güneşle buluşmak.
96. Kendine Karşı Dürüst Olmak
Ortada belirgin bir sebep yokken neden bazı insanlara antipati duyuyoruz? Bazılarına neden ilk andan itibaren yakınlık hissediyoruz? Bizi biz yapan kararlar, seçimler gerçekten bilinçli mi? Kendimizi tanıdığımızı sanıyoruz, ama gerçekte kim olduğumuz hakkında çok az bilgimiz var. Bilinçdışı, hayatımız üzerinde sandığımızdan çok daha güçlü bir etkiye sahip. Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımızın büyük bir kısmı, tıpkı okyanusun altındaki güçlü bir akıntı gibi, farkında olmadan bizi belli yönlere doğru sürüklüyor. Kimi zaman istediğimiz yöne, kimi zaman hiç beklemediğimiz, anlam veremediğimiz yerlere. Bazen huzurlu bir sahile, bazen sert kayalıklara… En derin yanımız, karanlıkta saklı. Ve kendimizi tanımanın yolu, o karanlığa bakabilme cesaretinde.
95. Hoşlanmadığımız İnsanlar ve Mecburiyet Duygusu
İstemesek de hayat bizi zaman zaman hoşlanmadığımız insanlarla bir araya getiriyor. Bazen bir sofrada otururken ‘’benim burada ne işim var?’’ duygusu çörekleniyor üzerimize. Ya da bir davette, bir toplantıda zoraki gülümserken buluyoruz kendimizi. İçimizde kaçacak yer arıyoruz. ‘’Burada olmak istemiyorum ama mecburum’’ duygusu. Mecburum diye sürdürdüğümüz ilişkilerde aslında hangi kayıpları göze almaktan korkuyoruz? Mecburiyet sandığımız ilişkilerin ardında hangi sebepler gizli? Zorunlulukların ortasında kendimize ait bir alan yaratabilir miyiz? İstemeden, hoşlanmadan devam ettirdiğimiz ilişkilerde, gücümüz ve özgürlüğümüz nerede?
94. Duygusal Bir Yük: Mecbur Hissetmek
Kendi yarattığımız mecburiyetlerin mahkumuyuz. İç dünyamızda sürekli bir ‘’zorunluluklar listesi’’ ile yaşıyoruz. Yalnızca başkalarıyla olan ilişkilerimizde değil, kendimizle kurduğumuz ilişkide de ağır bir yük, mecburiyet. Oysa kendimizi mecbur gördüğümüz her durum, sandığımızdan çok daha fazla seçeneğe ve özgürlük alanına sahip.
93. GÜZEL ŞEYLER – Battaniye Altına Kıvrılmak
Soğuk bir günde, içeride olup yumuşak, sıcak bir battaniyenin altına kıvrılmak… Yalnızca bedeni değil, ruhumuzu saran bir tecrübe bu. Zaman zaman kendi benliğimizle baş başa kalmaya ihtiyaç duyuyoruz. Dış dünya hızla akarken, iç dünyamızda yarattığımız o sade ve derin huzur anlarında…
92. Memnun Olmayan İnsanlar
Birine yardımcı olmak için çabalayıp, sonunda çabanızın neredeyse fark edilmediğini hissettiniz mi hiç? Siz ne yaparsanız yapın, hiçbir zaman yeterli olmuyormuş gibi… Yardım etmeye, destek olmaya çalıştınız. Kendi işinizi gücünüzü ertelediniz, onların ihtiyaçlarına öncelik verdiniz. Saatlerce dertlerini dinlediniz. Fedakarlıklar yaptınız. Belki hizmet ettiniz ama karşınızdaki kişi yine de memnun olmamış gibi davrandı. Görmedi, kayıtsız kaldı. Bir teşekkür bile etmedi. Hatta bırakın teşekkür etmeyi, eleştirdi, kusur buldu, beğenmedi. Ya da sanki bunu zaten hak ediyormuş gibi, sizden alacaklıymış gibi davrandı. Memnun olmadı. Peki, bu durum karşısında siz neler düşündünüz, nasıl hissettiniz? Başkalarının bize yönelik memnuniyetsizliği karşısında hissettiğimiz her duygu, kendimizle ilgili bir mesaj taşır. Bu mesaj yalnızca ihtiyaçlarımızı ya da zaaflarımızı göstermekle kalmaz, gücümüzü de hatırlatır. Çünkü en büyük özgürlüğümüz, başkalarından bağımsız olarak kendi hakkımızda ne düşüneceğimizi seçebilmek.
91. Faydasız Düşüncelerden Vazgeçmek
Gerçekte var olan her şey, bir zamanlar yalnızca bir ihtimal, yalnızca bir fikirdi. Her şey önce bir düşünce olarak doğar. Hayal ederiz, sonra inanırız, en sonunda gerçekleştiririz. Bu yüzden hangi düşünceleri beslediğimiz, nasıl bir gelecek, nasıl bir hayat inşa edeceğimizi belirler.
90. Doğru Sandığımız Yanlışlar
İnsan beyni en çok haklı çıkmayı sever. Kendimizi hep haklı, dünyayı ise tam da inandığımız gibi görmenin bir yolu, alıştığımız, benimsediğimiz hikayelere sıkı sıkıya tutunmak. Ne görmek istiyorsak, sadece onu aramak. Ne duymak istiyorsak, onu işitmek. Bize hiçbir faydası olmasa bile.
89. Sabah Yaptığınız İlk Şey
Hayatta kontrol edebildiğimiz şeyler sınırlı. Uyandığımızda günün bize neler getireceğini bilmiyoruz. Beklenmedik zorluklar, mutlu sürprizler… Her şey mümkün. Ama sabahın o ilk dakikalarında, güne nasıl başlayacağımıza karar vermek büyük ölçüde bizim kontrolümüzde. Küçük ama güçlü bir seçim bu.