Adını koyamadığımız duygulara, başka diller aracılığıyla isim bulabiliriz. Dünyanın uzak dilleri, başka dillerde tam karşılığı bulunmayan, buna rağmen dünyanın hemen her köşesinden insanın duygularına tercüman olabilecek egzotik sözcüklerle dolu. Kendimizi daha iyi anlamaya ve içimizdeki karmaşayı yatıştırmaya yardımcı olabilecek sözcüklerle.
109. Bir Şehri Neden Severiz?
Her şehrin bir ruhu vardır. Kimi ilk bakışta çarpar, kimi zamanla, tanıdıkça sevilir. Ve bazen bir şehri sevmek için tek bir an yeter. Bir şehri neden severiz? Bu bölümde, bir yandan Hollanda’nın en güzel şehirlerinden birinin, Utrecht’in sokaklarını gezeceğiz, bir yandan da bu soruyu cevaplayacağız.
Sere Serpe Lizbon
Sere serpe bir şehir, Lizbon. Plajların şehrin ta içine nüfuz ettiği, güneşe ve suya dost; yalnızca geniş meydanlarda ve manzaralı yüksek tepelerde değil, daracık yokuşlarla sokak kuytularında bile kendini gizlemeyen, hep biraz çıplak bir şehir. Şehrin ortasında çıplak yüzen kadınları kendine yakıştıran bir şehir.
Dünyanın En Güzel Plajı
İstanbul’dan en fazla bir buçuk saatlik uçuş mesafesindeyiz ama Karayipler’de gibiyiz. Akdeniz’in en turistik adalarından birindeyiz ama öyle nefis bir yalnızlıkla çevriliyiz ki dünyanın gürültüsünden çok uzakta, ıssız bir okyanusun ortasındaymışız gibi… Deniz, arkamızda yükselen dağlar kadar durgun. Su, cam mavisi. Kum, uçuk pembe. Enginlere kadar uzanan pürüzsüz maviliğin ucunda, Afrika var. Burası, Afrika’ya göç eden deniz kuşlarının Avrupa’daki son durağı. Burası, dünyada eşi benzeri olmayan kum çiçeklerinin serpildiği, şansı yaver gidenlerin Akdeniz foklarıyla yan yana yüzdüğü bir doğa harikası. Burası Girit’in egzotik cenneti Elafonisi. O kadar güzel ki bir plaj değil de bir plajın rüyası gibi…
108. Kıskançlığı Yatıştırmak
Sevdiğin bir insanın başarısını kıskanmak… Çoktan bitmiş bir ilişkinin ardından, eski eşin, eski sevgilinin yeni hayatını kıskanmak… Yüzeyde başka biriyle ilgiliymiş gibi görünse de insanın kendiyle baş başa kaldığı bir duygu, kıskançlık. Kim olduğumuzla, kim olmak istediğimiz arasındaki mesafeye dair sessiz bir yüzleşme.
107. Kıskanmak
Kıskançlık… Hepimizin zaman zaman hissettiği ama çoğu zaman adını koymaktan kaçındığı, en çok da kendimizden sakladığımız o karmaşık duygu. Başkasının mutluluğunda kendi eksikliğini görmek, bir başkasında olana içten içe öfkelenmek, ama belki de en çok kendi yeterliliğimizi sorgulamak… Kıskançlık, gizli arzularımıza nasıl ayna tutar? Benlik algımızı nasıl tehdit eder? Eleştiri, küçümseme, sitem gibi davranışlara nasıl bürünür? Ve en önemlisi: Kendimizi daha derinlemesine tanımak için nasıl bir fırsata dönüşebilir?
106. Gerçeği Kabullenmenin Gücü
Bazı ilişkiler neden bizi içten içe tüketir? Çaba gösterdiğimiz halde neden aynı hayal kırıklıklarını tekrar tekrar yaşarız? Umut sandığımız şey, faydasız bir iyimserlik olabilir mi? Belki de asıl mesele gerçeğe direnmekten vazgeçip kendimizi yeniden şekillendirme cesaretini gösterebilmekte.
105. GÜZEL ŞEYLER – Çilek
En sevdiğimiz yiyecekleri, sadece lezzeti yüzünden değil, bizde yarattığı duygular yüzünden özlüyoruz, istiyoruz. Rengi, tadı, kokusu ve zihnimizde yarattığı çağrışımlarıyla, çilek de bunlardan biri. İlginç bir hikayesi var: Tarih boyunca hem yasaklanmış, hem yüceltilmiş. Ve beklenmedik sırlarla dolu. GÜZEL ŞEYLER serisinin yeni bölümü, çilek hakkında. Yalnızca bir meyve olarak değil—hem bir duygu hem bir sembol hem de hayatın sunduğu bir mucize olarak…
104. Endişe İçin Meditasyon
Endişe duyduğumuzda, sadece zihnimizle değil, bedenimizle birlikte alarma geçiyoruz. Bu alarmı susturmak, yatıştırmak için önce bedene odaklanmak önemli. Bu bölümde, her şeyden biraz uzaklaşıp kendimize döneceğiz. Endişeli hissettiğiniz zamanlarda size eşlik edecek bir meditasyon hazırladım. Huzursuz, gergin, kaygılı hissettiğinizde, uyuyamadığınızda, yaptığınız işe konsantre olmakta zorlandığınızda veya zihninizin endişeli gürültüsünden yorgun düştüğünüzde rahatlamanıza yardım edecek, içinizi sakinleştirecek küçük bir rehber… Hazırsanız başlayalım.
103. Sıkıcı İşlerin Çaresi
“Bu iş neden bu kadar sıkıcı? Neden hep ben uğraşıyorum? Bu kadar basit bir şey neden saatler sürüyor?” Hayat, tam da bunlarla dolu. Canımızı sıkan işler, anlamsız görevler, vasatlık, monotonluk, aksilikler… Can sıkıntısı yaratan hiçbir şeyden hoşlanmıyoruz. Canımız sıkılsın istemiyoruz. Beynimiz doğası gereği yeni, ilginç, zevkli olanı aramaya koşullanmış. Bu yüzden ilgimizi cezbetmeyen, bize anlamlı gelmeyen görevlerle karşılaştığımızda, onları basit birer rahatsızlık olarak değil; kimliğimize ve hayatımızın anlamına yönelik bir tehdit gibi algılıyoruz. Sanki zamanımızdan, hayatımızdan çalan, özgürlüğümüzü kısıtlayan birer yük gibi… Peki, tüm bu zorlukları daha kolay hatta daha eğlenceli hale getirmek nasıl mümkün olur?