Yüzümüzü göğe çevirip kendimizi onun manzarasına bıraktığımızda, zamanın yavaşladığını hissederiz. Sadeliği, boşluğu, uçsuz bucaksızlığı zihnimizi dinlendirir. Bize sunduğu tablo ne olursa olsun, az önce kafamızın içinde neredeysek, oradan çıkıp ‘’büyük resmi’’ görmemizi sağlar, gökyüzü. Öylesine değişken ve sınırsızdır ki zihnimizde kendi kendimize yarattığımız sınırların saçmalığını hatırlatır. Gökyüzünün enginliği karşısında, az önce sorun ettiğimiz şeylerin küçüklüğüne hayret ederiz. Hayatın, tıpkı gözümüzün önünden uçup giden bulutlar gibi, gelip geçici olduğunu hatırlarız. Bunu hatırlamak, kalıcı sandığımız yükleri hafifletir. Ve belki de en güzeli, büyük, çok büyük bir varlığın parçası olduğumuzu hisseder; kendi küçük varlığımızda anlam buluruz.
Hayatın zorluklarıyla baş edebilmek için, güzellikleri fark etmeye ihtiyacımız var. Dayanıklı ve güçlü hissedebilmek için umuda, umut edebilmek içinse iyi ve güzel olanı hatırlamaya, görmeye ihtiyacımız var.